T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
İSTANBUL / ZEYTİNBURNU - Zeytinburnu 75. Yıl Ortaokulu

ÖZLÜ SÖZLER VE HİKAYELER

ÖZLÜ SÖZLER VE HİKAYELER

ÖZLÜ SÖZLER


Uygarlık demek bağıslama ve hosgörü demektir. (M. Kemal ATATÜRK)


"Sevgide günes gibi ol, dostluk ve kardeslikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi
ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol." (Mevlana)


Đki insanın iyi geçinmesi hiç kusursuz olmalarıyla değil, birbirlerinin kusurlarını hos görmeleriyle sağlanır.
(Necip Fazıl KISAKÜREK)


Đnsanlar birbirine yardımdan el geçtikleri gün insanlık yok olur Karsılıklı dayanısma olmazsa toplumlar olmaz.
(Walter SCOTT)


Bir mahalle de birisi açlık sebebiyle ölürse, o mahallenin hepsi onun katili olur. Đnsanın en büyük bulusu ates,
tekerlek, motor ya da maddi dünya ile ilgili her hangi bir sey değildir. Đnsanın en büyük bulusu, anlasarak ekip
halinde çalısmaktır.(B SENNING)


Toplumsal hayatta en yararlı erdem hosgörüdür. (Dale Carnegie)


Bir mum, diğer mumu tutusturmakla ısığından bir sey kaybetmez.(Mevlana)


Baskalarının iyiliği için uğrasan bir kisi, kendi iyiliğini de garanti altına almıstır(.Konfiçyüs)


Đki seyi unut; yaptığın iyiliği ve gördüğün kötülüğü.( Lokman Hekim)


Gülümsemek, iki insan arasındaki en kısa mesafedir.( Victor Borqe)


Aynı dili kullananlar değil, aynı duyguları paylasanlar daha iyi anlasırlar. (Mevlana)


Affetmek, geçmisi değistirmez ama, geleceğin önünü açar.(Paule Boese)

Efendi adam, kendisinden çok sey, baskalarından az sey bekler. (Konfiçyüs)


Đnsanın kendi felaketine tahammül edebilmesi büyük hünerse, baskalarının felaketini paylasabilmesi daha büyük
hünerdir. (Joseph Joubert)


Kuslar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik; ama bu arada çok basit bir sanatı unuttuk: Kardes olarak
yasamayı. (Martin Luther King)


Bir baskasının yasamasına yardım etmeyen, yasadığını iddia edemez
(Merry BROWN)


Düsmanına bir sey vermek, dostundan bir sey almaktan daha iyidir.
(Gustav Van MOSER)


Sevmek fiilinden sonra dünyanın en güzel fiili yardım etmektir.
(V. SUTTĐNER)


Kardesinin salını karsıya geçirmeye yardım et, göreceksin ki, sen de karsıdasın.
(Hint Atasözü)


Yardımlar tıpkı çiçek gibidir, ne kadar taze ise insanları o kadar memnun eder.
Size yapılan en ufak bir yardımı sakın unutmayınız, yaptığınız en büyük yardımı ise hiçbir vakit hatırlamayınız.


HİKAYELER


HOŞGÖRÜ VE BAĞIŞLAMA


Çölde yolculuk eden iki arkadas hakkında bir hikaye anlatılır. Yolculuğun bir asamasında iki arkadas tartısırlar biri ötekine bir
tokat atar. Tokadı yiyenin canı çok yanar ama tek kelime etmez ve kum üzerine su sözleri yazar
BUGÜN EN IYI ARKADASIM BANA BIR TOKAT ATTI !
Su içebilecekleri bir vahaya rastlayana dek yürümeyi sürdürürler. Tokadı yiyen yıkanırken bir batağa saplanır, boğulmak üzereyken arkadası
tarafından kurtarılır.
Boğulmak üzere olan arkadas tam kurtulduktan sonra bir kaya parçası üzerine su sözleri kazır:
BUGÜN EN IYI ARKADASIM BENIM HAYATIMI KURTARDI !
Tokadı vuran ve sonra arkadasının hayatını kurtaran kisi ona söyle der; senin canını yaktığımda bunu kum üzerine yazın ama simdi kayaya
kazıyorsun. NEDEN ?
Öbür arkadas ona söyle cevap verir: Biri bizi incittiğinde bunu kum üzerine yazmalıyız ki bağıslama rüzgarı estiğinde onu silebilsin. Ama
biri bize ĐYĐ bir sey yaparsa onu kayaya kazımalı ki onu hiçbir rüzgar yok etmesin.


YARDIMLAŞMA HİKAYESİ


Bir kaç yıl önce, Seattle Özel Olimpiyatlarında, tümü fiziksel ve zihinsel özürlü olan dokuz yarısmacı, 100 metre kosusu için
baslama çizgisinde toplandılar. Baslama isareti verilince, hepsi birlikte basladılar, bir hamlede baslamadılar belki, ama yarısı bitirmek ve
kazanmak için istekliydiler. Yarısa baslar baslamaz içlerinden genç bir delikanlı tökezleyip yere düstü ve ağlamaya basladı. Diğer sekiz kisi
oğlanın ağlamasını duydular. Yavasladılar ve geriye baktılar. Sonra hepsi yönlerini değistirdiler ve geriye döndüler ve oğlanın yanına
geldiler. Sonra dokuzu birden kol kola girdiler ve bitis çizgisine doğru hep birlikte yürüdüler. Stadyumdaki herkes ayağa kalkıp dakikalarca
onları alkısladı. Orada bulunan insanlar hala bu öyküyü anlatıyorlar. Neden mi? Çünkü su tek seyi derinden bilmekteyiz: Bu hayatta önemli
olan sey, kendimiz için kazanmaktan çok daha ötede olan bir seydir. Bu hayatta önemli olan, yavaslamak ve yönünüzü değistirmek anlamına
gelse bile diğerlerinin de kazanması için yardım etmektir. Kendisinden güçsüzü ezmeyi ilke edinen, daha güçlünün kendisini ezmesine
davetiye çıkarmıs olur.


YARDIMLAŞMA


Adam yavasça yerine oturdu. Kafasında binlerce düsünce, kavram, kargasa... Ne olmustu simdi, nedendi yasamak ? Masadaki
sudan bir yudum içti. Göz ucuyla dısarıyı süzdü. Üzüldü. Hep sıkılırdı yağmayan ama gürleyen havalardan... Bütün günün yorgunluğu, pis
kokusu ve çöplerin ele yapısan, çıkmayan pislikleri. Yıkasa çıkardı belki. Ama çöpten henüz sabun bulmamıstı. Posetinden kuru bir ekmek
çıkardı. Belki bir haftalıktı, yarısı küflü, çoğu ısırılmıs...
Karanlık iyice bastırdı odayı. Oda olduğundan daha da küçük gözüküyordu artık. Sanki bir mezardaydı. Sanki gidebildiği yer görebildiği
yerden ibaretti. Bir iki yudum içtiği sudan tas gibi olan ekmeğin üzerine döktü. Ekmek gereğinden fazlaca yumusadı. Parça parça oldu. Pis
eline yapıstı. Đçi daha da buruklastı. Zira o yere düsen ekmeği yemeyen insanlar tanırdı.
Tamam onlarda haklıydı elbette. Her yere düsen yenilmezdi. Ama ekmek sepetinden kayıp ,masaya düsen ekmek de mi yenilmezdi ? Simdi
eline yapısan bu ekmek kim bilir kaç kisinin eline değmisti. Kim ısırık alıp devamını hiç düsünmeden çöpe atmıstı. Kediler ve ancak bazı
insanlar beslenirdi bu ekmeklerden. O insanlardan birisiydi o. Đstanbul'da yasayan, sayısı yüz binleri bulan, amacı yasamak, sadece yasamak
olan... Hiçbir kaprisi, sımarıklığı olmayan...
Yalnızca "bu öğün çöpten ne bulurum" ümidiyle yasayan...
Simdi o masasının basında, kimsesiz, fakir ve bir o kadar karanlık yuvasında; kimsesiz, fakir ve bir o kadar karanlık sekilde oturmakta. Ve
belki yıllardır hiç çalınmamıs kapısı birden çalmakta. Daha önce hiç görmediği, görse de zaten dikkat etmeyeceği bir çocuk, "amca annem
size gönderdi" deyip, bir kase dumanı üzerinde çorba uzatmakta...


ALTIN RENKLİ BOŞ KUTU


Bir süre önce bir arkadasım, üç yasındaki kızını, bir rulo altın renkli kaplama kağıdını
ziyan ettiği için cezalandırmıstı. Durumları iyi değildi ve kızının, kâğıtları ağacın altına koyacağı bir kutuyu süslemeye harcaması onu çok
sinirlendirmisti. Buna rağmen küçük kız,
ertesi sabah hediyeyi babasına getirdi ve "Bu senin için babacığım." dedi. Arkadasım, gösterdiği tepki için kendini suçlu hissetti ama
kutunun bos olduğunu görünce için için sinirlenmekten de kendini alamadı.
Kızına bağırdı: "Birine bir hediye verdiğin zaman içinin dolu olması gerektiğini bilmiyor musun?".
Küçük kız babasına yaslı gözlerle baktı ve söyle dedi: "Ama babacığım, kutu bos değil ki.
Ben kutunun içine öpücüklerimi üflemistim. Hepsi senin için babacığım. "Babanın içi paramparça olmustu; kızını kucakladı ve onu
affetmesi için yalvardı. Arkadasım, bu altın renkli kutuyu yatağının bas ucunda yıllarca sakladığını anlattı bana. Ne zaman cesaretini
kaybetse, kutunun içinden hayali bir öpücük çıkarıyor ve onu oraya koyan çocuğunun sevgisini hatırlıyordu. Gerçek anlamda bakmak
gerekirse, hepimiz, arkadaslarımız ve ailelerimiz tarafından bize sunulan, karsılıksız sevgi ve öpücüklerle dolu altın renkli kutulara sahibiz.
Dünyada sahip olabileceğimiz daha değerli bir sey olamaz.
Hayata iyi bakın.


SÜTÇÜ


Đhtiyar adam, zorlukla tasıdığı süt güğümlerini çadır direkleri arasından geçirmeye çalısırken:
-Süüt...!, diye bağırıyordu. Süt isteyen süt kuzularına...
Đhtiyar, henüz sözünü tamamlamamıstı ki, çadırından çıkan öfkeli bir adam:
-Sen aklını kaçırdın herhalde! diye kükredi. Biz yaralılarımızla uğrasırken, sen para kazanma sevdasındasın.Yaslı adamın gözleri dolmustu.
Yumusak bir sesle:
-Bu depremde dört torunumu kaybettim evladım, dedi. Onların içecekleri sütü diğer yavrularıma hediye etmek istemissem, hata mı
etmisim.Bu hadiseyi anlatanlar, "ihtiyar adama çıkısan o kisinin ağlayısını ve ona sarılarak özür dileyisini hiç unutmuyoruz" diyorlar.


KUMDAN KALE


Bir yaz günü, plajda oturuyor, kumlarla oynayan iki çocuğu seyrediyordum. Her ikisi de, deniz kıyısında, kapılarıyla, kuleleriyle,
tünelleriyle kocaman bir kale yapmak için beraberce harıl harıl çalısıyorlardı. Kale neredeyse tamamlanmısken, büyük bir dalga gelip kaleyi
bozdu. Her sey, bir anda ıslak bir kum yığınına dönüsmüstü. Bütün uğraslarının bir anda gözlerinin önünde yok olduğunu gören çocukların
göz yaslarına boğulmalarını bekliyordum. Ama çocuklar beni sasırttı. Ağlamak yerine, ikisi de kalkıp el ele tutustular ve gülerek kıyıdan
biraz daha uzaklasıp yeni bir kale yapmaya giristiler.Çocukların, o anda bana önemli bir ders öğrettiklerini fark ettim. Yasamımızdaki her
sey, yapmak için üstünde çok zaman ve enerji sarf ettiğimiz her karmasık yapı, aslında kumdan yapılmıslardır. Sadece baska insanlarla
kurduğumuz iliskiler ayakta sağlam kalabilir. Er ya da geç, bir dalga gelip, kurmak için yoğun çaba sarf ettiğimiz çalısmaları anında
yıkabilir. "Böyle bir durum karsısında, sadece yanında tutacak bir eli olan insan gülümseyebilir...."


RÜZGAR ve GÜNEŞ


Günes ve rüzgar, hangisinin daha güçlü olduğu konusunda tartısırlar. Ve rüzgar.
- "Sana benim daha güçlü olduğumu kanıtlayacağım "der.
- "Suradaki yaslı adamı görüyor musun hani su üstünde palto olan. Bahse girerim o paltoyu üstünden senden çok daha çabuk sokup
alabilirim." Bu denemeye razı olan günes bir bulutun arkasına gizlenir ve rüzgar bir fırtına gücüyle esmeye baslar. Ancak rüzgar siddetini ne
kadar artırırsa yaslı adam da paltosuna o kadar sarınır. Sonunda rüzgar pes edip durulur ve günes bulutun arkasından çıkarak yaslı adama
sıcacık gülümser. Bunu gören yaslı adamın yüzünde bir hosnutluk ifadesi belirir. Ve paltosunu çıkarır.Đddiayı kazanan günes rüzgara;
"Dostluk ve Naziklik her zaman hasinlik ve zorbalıktan daha güçlüdür..." der.


İKİ ERKEK KARDEŞ


Evvel zaman içinde iki erkek kardesin bir buğday tarlası ve bir değirmeni vardı Her gün birlikte çalıstıktan sonra tahılı esit olarak
ikiye bölerlerdi Bir gün ailesi olmayan kardes söyle düsündü:
Benim bakmakla yükümlü olduğum bir ailem yok ama kardesimin bakmakla yükümlü olduğu bir ailesi var Böylece her gece karanlık
bastıktan sonra kimse fark etmeden kendi tahılından bir ölçek kardesinin deposuna koyar Kısa bir süre sonra diğer kardeste benzer
düsüncelere dalar Đleride bana bakacak evlatlarım var Ancak kardesimin kimsesi yok diye düsünür ve fazladan bir ölçek kardesinin
deposuna koyar Fakat bir gece aniden karsılasırlar ve birbirlerine ne yaptıklarını sorarlar Bir süre sonra ikisi de her seyi anlar ve
kucaklasırlar .


TATLI DİL


Uzun yıllar önce Çin'de li-li adlı bir kız evlenir ve aynı evde kocası ve kaynanası ile birlikte yasamaya baslar. Lakin kısa bir süre
sonra kayınvalidesi ile geçinmenin çok zor olduğunu anlar. Đkisinin de kisiliği tamamen farklıdır. Bu da onların sık sık kavga edip
tartısmalarına yol açar. Bu, Çin geleneklerine göre hos bir davranıs değildir ve çevrede tepkiyle karsılanır. Bir kaç ay sonra bitmez tükenmez
gelin - kaynana kavgalarından ev, o ve esi için cehennem haline gelmistir. Artık bir seyler yapmak gerektiğine inanan genç kadın, doğru
babasının eski bir arkadası olan baharatçıya kosar ve derdini anlatır. Yaslı adam ona bitkilerden yaptığı bir ekstra hazırlar ve bunu 3 ay
boyunca her gün azar azar kaynanası için yaptığı yemeklerin içine koymasını söyler. Zehir az az verilecek, böylece onu gelininin öldürdüğü
belli olmayacaktır. yaslı adam genç kıza kimsenin ve esinin süphelenmemesi için kaynanasına çok iyi davranmasını ona en güzel yemekleri
yapmasını söyler. Sevinç içinde eve dönen li-li, yaslı adamın dediklerini aynen uygular. Her gün en güzel yemekler yapıyor. Kaynanasının
tabağına azar azar zehri damlatıyordu. Kimseler süphelenmesin diye de ona çok iyi davranıyordu. Bir süre sonra kayınvalidesi de çok
değismisti ve ona kendi kızı gibi davranıyordu. Evde artık barıs rüzgârları esiyordu. Genç kadın kendisini ağır bir yük altında hissetti.
Yaptıklarından pisman bir vaziyette baharatçı dükkânının yolunu tuttu ve yaslı adama su ana kadar kaynanasına verdiği zehirleri onun
kanından temizleyecek bir iksir yapması için yalvardı. Yaslı kadının ölmesini artık istemiyordu. Yaslı adam yaslı gözlerle karsısında konusup
duran li-li´ye baktı ve kahkahalarla gülmeye basladı: "sevgili li-li dedi, sana verdiklerim sadece vitaminlerdi. Olsa olsa kayınvalideni sadece
daha da güçlendirdin hepsi bundan ibaret. Gerçek zehir ise senin beyninde olandı. Sen ona iyi davrandıkça o da dağıldı ve yerini sevgiye
bıraktı; böylece siz gerçek bir ana-kız oldunuz." dedi. Eski bir Çin atasözü söyle der: "gül verenin elinde gül kokusu kalır. Tatlı dil ve güler
yüzün açamayacağı kapı yoktur.


Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 17.12.2012 - Güncelleme: 15.12.2019 20:57 - Görüntülenme: 5403
  Beğen | 12  kişi beğendi